Zelzele naraları, hadisat sayhaları sizi hiç korkutmasın, vesvese de vermesin.
Zira onlar içinde bir zemzeme-i ezkâr, bir demdeme-i tesbih, velvele-i naz u niyaz.
Sizi bize gönderen o Zât-ı Zülcelâl, ellerinde tutmuştur bunların dizginlerini.
İman gözü okuyor yüzlerinde ayet-i rahmet, her biri birer avaz.
Ey mü’min-i kalb-hüşyar! Şimdi gözlerimiz bir parça dinlensinler.
Onların bedeline hassas kulağımızı imanın mübarek eline teslim ederiz, dünyaya göndeririz. Dinlesin leziz bir saz.
Evvelki yolumuzda bir matem-i umumî, hem vaveylâ-yı mevtî zannolunan
o sesler, şimdi yolumuzda birer nevaz u namaz, birer avaz-ı niyaz, birer tesbihe ağaz.
Dinle, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme,
denizdeki gamgama, raadlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka
birer manidar nevaz..
Terennümat-ı hava, naarat-ı ra’diye, nağamat-ı emvac, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecatı, kuşların seceatı, birer tesbih-i rahmet, hakikate bir mecaz.
Eşyada olan asvat, birer savt-ı vücuddur: “Ben de varım” derler.
O kâinat-ı sâkit birden söze başlıyor: “Bizi camid zannetme, ey insan-ı boş boğaz!”
Tuyurları söylettirir ya bir lezzet-i nimet, ya bir nüzul-ü rahmet.
Ayrı ayrı seslerle, küçük ağazlarıyla rahmeti alkışlarlar, nimet üstünde iner, şükür ile eder pervaz.
Remzen onlar derler: “Ey kâinat kardeşler! Ne güzeldir hâlimiz, şefkatle
perverdeyiz, hâlimizden memnunuz.” Sivri dimdikleriyle fezaya saçıyorlar birer avaz-ı pür-naz.
Güya bütün kâinat ulvî bir musikîdir, iman nuru işitir ezkâr ve tesbihleri.
Zira hikmet reddeder tesadüf vücudunu, nizam ise tardeder ittifak-ı evham-saz.
Ey yoldaş! Şimdi şu âlem-i misalîden çıkarız, hayalî vehimden ineriz, akıl
meydanında dururuz, mizana çekeriz, ederiz yolları ber-endaz.