Beşinci Vecih:
Şübhe suretinde gelen vesvesedir. Bîçare vesveseli, bazı tahayyülî hâlâtı, taakkulî hâlât ile iltibas eder. Hayale gelen şübheyi, akla gelen bir şübhe tevehhüm edip, itikadına halel gelmiş zanneder. Bazan tevehhüm ettiği şübheyi, şek zanneder. Bazan tasavvur ettiği şübheyi, bir tasdik-i aklî zanneder. Bazan bir emr-i küfrîde tefekkürü, hilaf-ı iman zanneder. "Eyvah! Kalbim bozulmuş" der.
Halbuki tahayyül, tevehhüm, tasavvur, tefekkür; tasdik-i aklîden, iz'an-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Tahayyül, tevehhüm, tasavvur, tefekkür, şübhe ve tereddüd değildirler. Lâkin tekerrür edip istikrar peyda etseler, bazan bir nevi şübhe-i hakikî onlarda tevellüd eder.
Şu nevi vesvesenin en mühimmi budur ki: Vesveseli adam, imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi iltibas eder. Yani birşey zâtında mümkün ise, onu zihnen, ilmen mümkün ve meşkuk olduğunu tevehhüm eder. Halbuki imkân-ı zâtî yakîn-i ilmîye ve zaruret-i zihnîye münafî değildir. Meselâ: Bu dakikada -zâtında- Karadeniz'in yere batması mümkündür, muhtemeldir. Halbuki yakînen yerinde olduğunu hükmediyoruz. O ihtimal ve o imkân-ı zâtî bize bir şek vermez.
Meselâ, güneş mümkündür ki; bugün gurub etmesin veya yarın tulû' etmesin. Halbuki bu imkân ve bu ihtimal, ilm-i yakînimize zarar vermez. Demek bazı hakaik-i imaniyede, yani hayat-ı dünyeviyenin gurubu ve hayat-ı uhreviyenin tulûu gibi imkân-ı zâtî cihetinde gelen evham, yakîn-i imanîye zarar vermez. Bütün bunlarla beraber asl-ı vesvese, teyakkuza sebebdir, taharriye daîdir, ciddiyete vesiledir. Lâkaydlığı atar, tehavünü def'eder. O şart ile ki; ifrata varmasın, galebe çalmasın.
* * *