İşaret: Kalbinde nokta-i istimdad, nokta-i istinad ile vicdan-ı beşer Sânii unutmamaktadır. Eğer çendan dimağ tatil-i eşgal etse de, vicdan edemez. İki vazife-i mühimme ile meşguldür. Şöyle ki: Vicdana müracaat olunsa, kalb bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi.. kalb gibi kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni dahi; cesed gibi istidadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü müteşaibeye neşr-i hayat eder; lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte nokta-i istimdad...
Hem de bununla beraber kavga ve müzahametin meydanı olan dağdağa-i hayata peyderpey hücum gösteren âlemin binler musibet ve mezahimlere karşı yegâne nokta-i istinad marifet-i Sâni’dir...
Evet her şeyi hikmet ve intizamla gören Sâni-i Hakîme itikad etmezse ve alel-amyâ tesadüfe havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini düşünse; tevahhuş ve dehşet ve telaş ve havftan mürekkeb bir hâlet-i cehennem-nümun ve ciğerşikâfta kaldığından eşref ve ahsen-i mahluk olan insan, her şeyden daha perişan olduğundan nizam-ı kâmil-i kâinatın hakikatine muhalif oluyor. İşte nokta-i istinad... Evet melce yalnız marifet-i Sâni’dir.
Demek şu iki nokta ile bu derece nizam-ı âlemde hükümfermalık, hakikat-ı nefsü’l-emriyenin hassa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu iki noktadan vücud-u Sâni’ tecelli ediyor. Akıl görmezse de fıtrat görüyor... Vicdan nezzardır, kalb penceresidir.
Tenbih: Arş-ı kemalât olan marifet-i Sâni’in miraclarının usûlü dörttür:
Birincisi: Tasfiye ve işrak'a müesses olan muhakkikîn-i sofiyenin minhacıdır.
İkincisi: İmkân ve hudûs'a mebni olan mütekellimînin tarikidir. Bu iki asıl, filvaki Kur’an’dan teşaub etmişlerdir. Lâkin fikr-i beşer başka surete ifrağ ettiği için, tavilü’z-zeyl ve müşkilleşmiştir.