mahsulât verdirir. Nihayetsiz hazine-i rahmetinin hedâyâsını, nihayetsiz kudretinin mucizatının numunelerini harekât-ı zerrat ile izhar eder.
Üçüncüsü: Nihayetsiz tecelliyat-ı esma-i ilâhiyenin nakışlarını göstermekle, o esmanın cilvelerini ifade için, mahdut bir zeminde hadsiz nukuş göstermek, küçük bir sahifede nihayetsiz maanîleri ifade edecek olan hadsiz âyatları yazmak için, Nakkaş-ı Ezelî, zerratı kemal-i hikmetle tahrik edip kemal-i intizamla tavzif etmiştir.
Evet, geçen senenin mahsulâtıyla şu senenin mahsulâtının mahiyetleri bir hükmündedir. Fakat maanîleri başka başkadır. Taayyünat-ı itibariyeyi değiştirmekle maanîleri değişir ve çoğalır. Taayyünat-ı itibariye ve teşahhusat-ı muvakkate, tebdil edildikleri ve zâhiren fani oldukları halde; onların maanî-i cemîleleri muhafaza olunup sabit ve baki kalır. Şu ağacın geçen bahardaki yaprak ve çiçek ve meyvelerinin ruhları olmadığından, şu bahardaki emsalinin hakikatçe aynılarıdır. Yalnız teşahhusat-ı itibariyede fark var. Fakat o itibarî teşahhuslar, her vakit tecelliyatı tazelenmekte olan şuunat-ı esma-i ilâhiyenin maanîlerini ifade için, şu bahardakiler ayrı teşahhusatla onların yerine geldiler.
Dördüncüsü: Hadsiz âlem-i misal gibi gayet geniş âlem-i melekût ve gayr-ı mahdut sair uhrevî âlemlere birer mahsulât veya tezyinat veya levazımat gibi onlara münasip şeyleri yetiştirmek için, şu dar mezraa-i dünyada, zemin yüzünün tezgâhında ve tarlasında, Hakîm-i Zülcelâl, zerratı tahrik edip kâinatı seyyale ve mevcudatı seyyare ederek, şu küçük zeminde o pek büyük âlemlere pek çok mahsulât-ı maneviye yetiştiriyor.