Tılsımların Zeylinin Zeyli
EıA^˜Üıçı ^ÙF˜UÛAàÛçÙ 1 ‡Û¿ıı˜ Öıä˜ ÛaÎΘõÚ ¿ıºˆÛ ïÙ_ÛFˆıVÙ EıUÛܘZıŞı 2
¿ÛÇ_ˆÛëÛİÙ pÛÉÛñ˜ÄÙᘠ‡ÛÕÛT˜ÜÛéÙ ¿$ı ‡ÛEÛ\ÛúÛAKÙçÙ 3
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: “Nur’un ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: Nur’un halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirdleri, pek musırrane olarak ahirzamanda gelen Âl-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat’i bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikate binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezaddır, her halde hallini istiyoruz?”
Ben de bu zatın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki: O has Nurcuların elinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lâzım.
Birincisi: Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-yi Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i ilâhiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak: