mucizat-ı kudreti ile murassa, taze bir âlemi ona giydiriyor. Her bir seneyi bir mikyas ederek havarık-ı rahmetiyle musanna, taze bir kâinatı o kamete göre dikiyor. Her bir günü bir satır yaparak dekaik-ı hikmetiyle müzeyyen, mücedded mevcudatı onda yazıyor. Hem o Kadîr-i Mutlak, her bir asrı, her bir seneyi, her bir günü bir model yaptığı gibi, rû-yi zemini, her bir dağ ve sahrayı, bağ ve bostanı, her bir ağacı birer model yapmıştır. Vakit-bevakit, taze taze birer kâinatı zeminde kuruyor, birer yeni dünyayı icad ediyor. Birer âlemi alıp da diğer muntazam bir âlemi getiriyor. Mevsim-bemevsim her bağ ve bostanda taze taze mucizat-ı kudretini ve hedâyâ-yı rahmetini gösterir. Yeni birer kitab-ı hikmet-nüma yazıyor. Taze taze birer matbaha-i rahmetini kuruyor. Mücedded bir hulle-i sanat-nüma giydiriyor. Her baharda, her bir ağaca sündüs-misal taze bir çarşaf giydiriyor. Lü’lü-misal yeni bir murassaatla süslendiriyor. Yıldız-misal rahmet hediyeleriyle ellerini dolduruyor. İşte şu işleri nihayet hüsn-ü sanat ve kemal-i intizam ile yapan ve şu birbiri arkasında gelen ve zaman ipine takılan seyyar âlemleri, nihayet hikmet ve inayet ve kemal-i kudret ve sanat ile değiştiren Zat; elbette gayet Kadîr ve Hakîmdir. Nihayet derecede Basîr ve Alîmdir. Tesadüf onun işine karışamaz. İşte o Zat-ı Zülcelâldir ki, şöyle ferman ediyor.
اِنَّمَا اَمْرُهُ اِذَا اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
وَمَا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ *
deyip, hem kemal-i kudretini ilân, hem kudretine nisbeten haşir ve kıyamet gayet sehl ve külfetsiz olduğunu beyan ediyor. Emr-i tekvinisi, kudret ve iradeyi tazammun ettiğini ve bütün eşya, evamirine gayet musahhar ve münkad olduklarını ve mübaşeretsiz, mualecesiz halkettiği için