galebesi ve bir çekirdeğin فَالِقُ الْحَبِّ وَ النَّوٰى tarafından verilen izin ve kuvvete binaen koca bir ağacın cihazatını, malzemesini tazammun etmesi, yani içine alması bu hakikatı tenvir eden birer hakikattir.
REMZ
Arkadaş! Katre namındaki eserimde Kur’an’dan ilhamen takip ettiğim yol ile ehl-i nazar ve felsefenin takip ettikleri yol arasındaki fark şudur:
Kur’an’dan tavr-ı kalbe ilham edilen asa-yı Musa gibi, manevi bir asa ihsan edilmiştir. Bu asa ile, kitab-ı kâinatın herhangi bir zerresine vurulursa, derhal maü’l-hayat çıkar. Çünkü, müessir ancak eserde görünebilir.
Manevi asansör hükmünde olan murakabelerle maü’l-hayatı bulmak pek müşkildir.
Vesaite lüzum gösteren ehl-i nazar ise, etraf-ı âlemi arşa kadar gezmeleri lâzımdır. Ve o uzun mesafede hücum eden vesveselere, vehimlere, şeytanlara mağlûp olup caddeden çıkmamak için, pek çok bürhanlar, alâmetler, nişanlar lâzımdır ki, yolu şaşırtmasınlar.
Kur’an ise, bize asa-yı Musa gibi bir hakikat vermiştir ki; nerede olsam, hatta taş üzerinde de bulunsam, asayı vuruyorum maü’l-hayat fışkırıyor. Âlemin haricine giderek uzun seferlere ve su borularının kırılmaması ve parçalanmaması için muhafazaya muhtaç olmuyorum. Evet وَ فٖى كُلِّ شَىْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ beytiyle, bu hakikat hakikatiyle tebarüz eder. (İhtar)
REMZ
Arkadaş! Nefsin vücudunda bir körlük vardır. O körlük, vücudunda zerre-miskal kaldıkça hakikat güneşinin görünmesine mâni bir hicab olur.