Üstadım, bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet noktasında pek harikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde, Eflâtun ve İbn-i Sinayı geçmiş diyebilirim.
Bundan on üç sene evvel, “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye” azasından iken, küçükten beri şimdiye kadar, manen izn-i ilâhî ile onun bir muini ve nâsırı ve muhafızı olan kutb-u rabbanî ve kandil-i nuranî Abdülkadir-i Geylânî (aleyhi nazaru’r-rahmanî) Hazretlerinin Fütuhu’l-Gayb risalesini tefe’ülen açtığı esnada, اَنْتَ فٖى دَارِ الْحِكْمَةِ فَاطْلُبْ طَبٖيبًا يُدَاوٖى قَلْبَكَ ibaresi çıktı. O ibare onun hakkında pek manidar olarak, Eski Said’i Yeni Said’e çevirmesine sebebiyet vermiştir. Eski Said olduğu zamanlarda, İngilizlerin dinî suallerine gayet lâtif ve müskit bir cevap vermiştir. Ve ilm-i mantıkta, İbn-i Sina’nın telifatından geçecek Talikat namında harika bir risalesi var. İşkâl-i mantıkıyeyi kıyas-ı istikraî cihetiyle on bine kadar iblâğ edip, hiçbir âlimin yetişemediği bir derece-i ihata göstermiş... Sünuhat isminde bir risalesinde gördüm ki, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, âlem-i manada, bir medresede ona ders verdiğini görmüş. O ders-i maneviyeye binaen İşaratü’l-İ’caz namındaki harika tefsiri yazmış. Bana bir gün dedi ki:
“Harb-i Umumî hadisat ve netaicleri mâni olmasa idi, İşaratü’l-İ’caz’ı Allah’ın tevfiki ve izni ile altmış cilt yazacaktım. İnşaallah Risale-i Nur, ahiren o mutasavver harika tefsirin yerini tutacak.”
Üstadımla yedi-sekiz sene musahabetim esnasında mühim meşhudatım çoktur. Fakat, اَلْقَطْرَةُ تَدُلُّ عَلَى الْبَحْرِ mucibince deryaya delâlet maksadı ile bu fıkra kâfi görüldü. Çünkü, Üstadımdan iftirak zamanı idi; acele yazdım. Üstadım, وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ ayetinin sırrıyla çok defa yanlarında beni musahib bulmak hakkını ve teveccüh duasıyla yerine getireceklerine eminim...
Hafız Halid (r.h.)