Aziz, sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: Bu günlerde Sûre-i Ankebut’ta,
مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اِتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
ayetini okurken birden şiddetli bir vehim geldi ki: “En zayıf hane örümceğin hanesidir. Allah’a şerik yapanlar faraza bilseler; yani, imana gelmeyen Kureyş rüesaları eğer bilseler...” manasında gelen bu ayetin belâgatına münasip bir vaziyet görülmedi. Birden aynı zamanda Zülfikar Mucizat-ı Ahmediye’yi tashih için açtım. Birden şu satırlar nazarıma ilişti:
Birinci Hadise: Manevî tevatür derecesinde bir şöhret ile Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, Ebu Bekr-i Sıddık ile küffarın tazyikinden kurtulmak için tahassün ettikleri Gâr-ı Hira’nın kapısında iki nöbetçi gibi iki güvercinin gelip beklemeleri ve örümcek dahi perdedar gibi harika bir tarzda kalın bir ağ ile mağara kapısını örtmesidir. Hattâ rüesa-yı Kureyş’ten, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın eliyle Gazve-i Bedirde öldürülen Übeyy ibn-i Halef, mağaraya bakmış. Arkadaşları demişler: “Mağaraya girelim.” O demiş: “Nasıl girelim. Burada bir ağ görüyorum ki, Muhamed (a.s.m.) tevellüd etmeden bu ağ yapılmış gibidir.” Birden bu ayet-i kerimenin iki harfinde, yani لَوْ harflerinde bir mucize gördüm ki, benim vehmim yerine yüksek bir lem’a-i i’caz bildim. Şöyle ki:
Sure-i Ankebut Mekke’de nazil olduğu için Kureyş’in imana gelmeyen reisleri Peygamber’e (a.s.m.) sû-i kasd edeceklerini ve o sû-i kasdın içinde en zayıf ve en küçük bir hayvan olan bir örümcek, o reislerin o şiddetli hücumlarına karşı mukabele edip galebe edecek. Yani örümceğin hanesi olan ağ, en zaif bir perde iken o kuvvetli reisleri mağlub edeceğini göstermekle ayet diyor ki: “En zaif bir hayvana mağlub olacaklarını faraza bilseydiler, bu cinayete ve bu sû-i kasda teşebbüs etmeyeceklerdi.”