Şimdi Allah’a şükrediyoruz ki, siyasî partiler içinde bir parti, bir parça bunu hissetti ki; o eserlerin neşrine mâni olmadı; hakaik-ı imaniyenin dünyada bir cennet-i maneviyeyi ehl-i imana kazandırdığını isbat eden Risale-i Nur’a mümanaat etmedi, neşrine müsaadekâr davrandı; naşirlerine de tazyikattan vazgeçti.
Kardeşlerim! Hastalığım pek şiddetli; belki pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan –bazen men’olduğum gibi– men’edileceğim. Onun için benim Nur ahiret kardeşlerim, “ehvenü’ş-şer” deyip bazı biçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil. Çünkü dahilde hareket menfice olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; “ehvenü’ş-şer” olarak bakınız. Daha âzamü’ş-şerden kurtulmak için; onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun.
Hem dahildeki cihad-ı manevî; manevî tahribata karşı çalışmaktır ki maddî değil; manevî hizmetler lazımdır. Onun için ehl-i siyasete karışmadığımız gibi, ehl-i siyaset de bizimle meşgul olmağa hiçbir hakları yok!
Meselâ: Bir parti bana binler vecihle sıkıntı verdiği halde, hattâ otuz senede hapisler de, tazyikler de olduğu halde, hakkımı helâl ettim. Ve azablarına mukabil, o biçarelerin yüzde doksan beşini tezyif ve itirazlara, zulümlere maruz kalmaktan kurtulmağa vesile oldum ki وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى ayeti hükmünce kabahat ancak yüzde beşe verildi. O aleyhimizdeki partinin şimdi hiçbir cihetle aleyhimizde şekvaya hakları yoktur.
Hattâ bir mahkemede yanlış muhbirlerin ve casusların evhamları ile; bizi, yetmiş kişiyi mahkûm etmek için sû-i fehmiyle, dikkatsizliği ile Risale-i Nur’un bazı kısımlarına yanlış mana vererek seksen yanlışla beni mahkûm etmeğe çalıştığı halde, mahkemelerde isbat edildiği gibi, en ziyade hücuma maruz bir kardeşiniz, mahpus iken pencereden o müdde-i umumînin üç yaşındaki çocuğunu gördü, sordu, dediler: “Bu müdde-i umumînin kızıdır.” O masumun hatırı için o müddeiye beddua etmedi. Belki onun verdiği zahmetler; o Risale-i Nur’un, o mucize-i maneviyenin intişarına, ilanına bir vesile olduğu için rahmetlere inkılâb etti.