O tayinde taayyün var. Ey لاَ هُوَ اِلاَّ هُوَ
Şu tevhid-i şuhuda bir işarettir. Hakikat-bîn nazar tevhide müstağrak olursa
der ki: لاَ مَشْهُودَ اِلاَّ هُوَ
İkinci cümle: اللّٰهُ اَحَدٌ ’dir ki, tevhid-i ulûhiyete tasrihtir. Hakikat,
hak lisanı der ki: لاَ مَعْبُودَ اِلاَّ هُوَ
Üçüncü cümle: اللّٰهُ الصَّمَدُ ’dir. İki cevher-i tevhide sadeftir. Birinci dürrü:
Tevhid-i rububiyet. Evet nizam-ı kevn lisanı der ki: لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ
İkinci dürrü: Tevhid-i kayyûmiyet. Evet serâser kâinatta, vücud ve hem
bekâda, müessire ihtiyaç lisanı der ki: لاَ قَيُّومَ اِلاَّ هُوَ
Dördüncü: لَمْ يَلِدْ ’ dir. Bir tevhid-i celâlî müstetirdir; enva-ı şirki
reddeder, küfrü keser bîiştibah.
Yani tagayyür, ya tenasül, ya tecezzi eden elbet ne Hâlik’dır, ne
Kayyûmdur, ne İlâh.
Veled fikri, tevellüd küfrünü لَمْ reddeder, birden keser atar.
Şu şirktendir ki, olmuştur beşer ekserisi gümrah.
Ki, İsa (a.s.), ya Üzeyr’in (a.s.), ya melâik, ya ukûlün tevellüd şirki meydan
alıyor nev-i beşerde gâh bâ-gâh.