Sure-i Maide’nin On Dördüncü Ayeti
قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ يَهْدِي بِهِ اللّٰهُ Sûre-i Nisa’nın ahirinde
يَۤا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَۤاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكُمْ نُورًا مُبِينًا
ayeti gibi, Risale-i Nura mana ve cifir cihetiyle, mana-yı işarî efradından olduğuna kuvvetli bir karine buldum.
İkinci ayet olan Sure-i Nisa ayeti, Birinci Şua olan İşarat-ı Kur’aniyede, Üstadım işaretini beyan etmiş. Birinci ayet olan Sûre-i Maide’nin on dördüncü ayeti hem bunun işaretini teyid ediyor, hem de اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ
ayetinin işaratını tasdik ediyor.
Evet, bu asırda mana-yı işarî tabakasından tam bu ayetin kudsî mefhumuna bir ferd, Risale-i Nur olduğuna, kim insafla baksa tasdik edecek.
Madem Risale-i Nur, bir ferdi olduğuna manevî münasebet kavîdir. Madem bu ayetin makam-ı cifrisi 1366’dır; eğer meddeler ve okunmayan hemzeler sayılmazsa 62’dir. Ve madem Risale-i Nur, Kur’an-ı Mübinin nurunu ve hidayetini neşreden bir kitab-ı mübîndir. Ve madem zâhiren ondan daha ileri o vazifeyi ağır şerait altında yapanları görmüyoruz. Ve madem ayetler, sair kelamlar gibi cüz’î bir manaya münhasır olamaz. Ve madem delâlet-i zımnî ve işarîyle kaideten mefhum-u kelâmda dahil oluyor. Ve madem Necmeddin-i Kübra ve Muhyiddin-i Arabî (r.a.) gibi pek çok ehl-i velâyet mana-yı zâhirîden başka batınî ve işarî manalarla ekser ayatı tefsir etmişler; hatta tefsirlerinde “Musa (a.s.) ve Firavundan murad, kalb ve nefsdir” dedikleri halde, ümmet onlara ilişmemiş; büyük ulemadan çokları onları tasdik etmişler. Elbette, ayetin delâlet-i zımniye ile Risale-i Nur’a kuvvetli karinelerle işareti kat’îdir, şüphe edilmemek gerektir.