tamamıyla muhafaza ettiğini anladık. Bir iki senedir ondan hiçbir mektub ve hizmet-i Kur’aniyedeki vaziyetinden bir haber alamamıştım, merak ediyordum. Bu defa mektubunda, “Ne vakit bir araya gelsek, Sözler’den birini açıp okuyoruz, tatlı tatlı istifade edip, Üstadımızla görüşüyoruz” demesi, bizi sürurla şükre sevketti. Sadakatinde namdar Rüştü’nün mektubunda merak ettiğim noktaları beyan etmesi ve hizmet-i Nuriyede tevakkuf etmemesi ve sizlere sıkıntı olmaması, bizi çok mesrur eyledi.
Lâtif bir tevafuk: Ahmed Nazif'in bu defa çok meşgaleler içinde yazdığı, yalnız On Dokuzuncu Mektubda (Mucizat-ı Ahmediye a.s.m.) tevafukatın mecmuu, dokuz bin sekiz yüz otuz üç adede baliğ olduğunu gördük. O Mektubdaki mucizat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) bir kerametidir diye hükmettik.
Kardeşiniz
Said Nursî
***
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ بِاسْمِهِ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَۤائِمًا
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Hizb-i Nurî’de, hem تَفَكُّرُ سَاعَةٍ sırrı, hem küllî bir ubudiyet bulunduğundan; şimdi bu vakitte, kuvvetli bir emareyi müşahede ettim. Bugün Risale-i Nur’un Hizb-i Nurî’sinden bir kısmını ve Cevşenü’l-Kebîr'den dahi bir kısmını okurken gördüm ki, kâinatın envaını ve âlemlerini Yirmi Dokuzuncu Mektubun ahir kısmı ve اللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ ayetinin beyanında,