Kitaplar
Sikke-i Tasdîk-i Gaybî

   “Ben gidiyorum, tâ size tesellici gelsin.” Yani, Hazret-i Ahmed aleyhissalâtü vesselâm gelsin demesiyle, Kur’an’ın beşere gayet büyük bir neticesi, bir gayesi, bir hediyesi, tesellidir. Evet, bu dehşetli kâinatın fırtınaları ve zeval tahribatları ve bu boşluk, nihayetsiz fezada her şey ile alâkadar olan insan için teselliyi ve istimdat noktalarını Kur’an veriyor. En ziyade o teselliye muhtaç, bu zamandır ve en ziyade kuvvetli bir surette o teselliyi isbat eden, gösteren, Risale-i Nur’dur. Çünkü zulümat ve evhamın menbaı olan tabiatı o delmiş geçmiş, hakikat nuruna girmiş. Yirmi Dokuzuncu ve Otuzuncu ve On Altıncı Sözler gibi ekser parçalarında, hakaik-ı imaniyenin yüzer tılsımlarını keşf ve izah edip aklı inkârdan, tereddüdlerden kurtarmış. İşte bu hakikat içindir ki; bu çok usandırıcı zamanda, usandırmayacak bir tarzda çok tekrar ile aklı başında olanları Risale-i Nur ile meşgul ediyor.

   Refet mektubunda demiş: “Ne vakit bir araya gelsek, Sözler’den birisini açıp okuruz, tatlı tatlı istifade edip Üstadımızla görüşürüz. Hem Risale-i Nur’un en bariz hâsiyeti usandırmamaktır. Yüz defa okunsa, yüzbirincide yine zevk ile okunabilir” demiş. Doğru söylemiş.

   Yalnız, Risale-i Nur’un tercümanı, hakiki vazifesinin haricinde dünyadaki istikbaliyata nadiren arasıra bakması, zâhirî bir müşevveşiyet verir. Meselâ: Bundan otuz-kırk sene evvel, “Bir nur gelecek, bir nur âlemi göreceğiz.” demiş ve o manayı geniş bir dairede ve siyasette tasavvur etmiş. Hem bundan on dört, on beş sene evvel, “Dinsizliği çevirenler müthiş semavî tokatlar yiyecekler” diye büyük, geniş küre-i arz dairesindeki hadiseyi dar bir memlekette ve mahdut insanlarda tasavvur etmiş. Halbuki istikbal, o iki ihbar-ı gaybîyi tasavvurun pek fevkinde tefsir ve tabir eyledi. Eski Said’in “Bir nur âlemi göreceğiz” demesi, Risale-i Nur’un dairesinin manasını hissetmiş, geniş bir daire-i siyasiye tasavvur ettiği gibi; Sırr-ı İnnâ A’taynâ’da “On üç, on dört sene sonra dinsizliği, zındıkayı neşredenler müthiş tokatlar yiyecekler” deyip geniş bir hakikatı dar bir dairede tasavvur etmiş. İstikbal, o iki hakikatı tabir ve tefsir eyledi. Başta Isparta olarak Risale-i Nur dairesi evvelki hakikatı pek parlak ve güzel bir surette gösterdiği gibi, ikinci hakikatı da medeniyet-i sefihenin tuğyanını ve maddiyyunluk (Haşiye) taununun 

Hata Bildirim Formu
Sayfalar
123456789101112131415161718192021222324252627282930313233343536373839404142434445464748495051525354555657585960616263646566676869707172737475767778798081828384858687888990919293949596979899100101102103104105106107108109110111112113114115116117118119120121122123124125126127128129130131132133134135136137138139140141142143144145146147148149150151152153154155156157158159160161162163164165166167168169170171172173174175176177178179180181182183184185186187188189190191192193194195196197198199200201202203204205206207208209210211212213214215216217218219220221222223224225226227228229230231232233234235236237238239240241242243244245246247248249250251252253254255256257258259260261262263264265266267268269270271272273274275276277278279280281282283284285286287288289290291292293294295296297298299300301302303304305306307308309310311312313314315
Fihrist
Lügat