yakın bir zaman zarfında o zararları telâfiye kâfi bir zaman ve bir fırsat ele geçer...
Bir ömr-ü mukadderden madud olan şu günlerim, şükür ve hamd ile geçmektedir. Bana öyle bir kanaat geldi ki, kalbimi yokladıkça, kalbim bu kanaatı takviye ediyor. Nefsimle mücadelede muzaffer olacağımı ümid ediyorum.
Aziz Üstadım! Şu hicrana ve firaka, muvakkat olduğu için tahammül ediyorum. Ayrılığımız her ne kadar muvakkat olsa, yine beni müteessir ediyor. Bizzarure malâyani şeylere maruz kaldıkça, “Ah” diyorum, “Üstadımın yanında olsaydım.” Ve kendi kendime, daha doğrusu kalbime ümid ve cesaret tavsiye ediyorum. Reddedilen bir arzu nasıl kesb-i şiddet ederse, emellerimin şimdilik husule gelmemesiyle, iman ve emellerim de aynı nisbette kesb-i kuvvet ediyor, ruhum yükseliyor; kalbimde açılan pencereden, manen daha serin ve daha geniş nefes alıyorum...
Zeki
*
Ey Üstad-ı muazzam!
Atabey’e gelen Ramazan meyvesi olan ve Ramazan-ı şerifin hikmetlerini bildiren Söz, bizi ikaz ve bilmediğimiz hikmetleri tasrih ediyor. Okuduğum her Söz, neşr ettiğiniz o ulvî hakikatler için âciz lisanım tavsif ve takdirden âciz kalıyor. Ve görüyor ve anlıyorum ve öyle iman ediyorum ki, bir zaman gelecek, bu Risalâtü’l-Envar ve Mektubatü’n-Nur, için için ateşlenen, feveran eden bir dağ gibi hararetle nurfeşan bir menba kuvvetine tesahub edecek ve belki de etmiştir. Bir düğmesine basmakla her tarafı ziyaya müstağrak eden bir elektrik dinamosu gibi kendinden çok uzak mesafeleri ikaz ve irşad nuruyla ihata edecektir.
Nur’un eski talebesi merhum
Lütfi’nin arkadaşı
Zeki