اَللّٰهُمَّ يَسِّرْ لَنَا خِدْمَةَ الْقُرْاٰنِ بِنَشْرِ رَسَۤائِلِ النُّورِ بِحُرْمَةِ اِسْمِكَ اْلاَعْظَمِ وَحَبِيبِكَ اْلاَكْرَمِ، اٰمِينَ
Hem hadisat-ı bereketin aynı zamanında, Risale-i Nur’un bir kerameti olarak, bir şakirdinin binlerce lira kıymetinde hanesini, ona pek yakın dehşetli bir yangından fevkalme’mul bir surette Risale-i Nur’un bereketiyle kurtulması ve Risale-i Nur tercümanına ahiret cihetinde çok alâkadarlık gösteren bir hanım, o dehşetli yangında yanan hanenin üçüncü katında bulunan elmas ve mücevherat ve altınlarını kurtarmak için koşup çıktığı vakit, ateş her tarafını sarmış, mücevheratını kurtaramadığı gibi, kendi nefsini de bütün bütün tehlike-i kat’iyede gördüğü dakikada, Risale-i Nur tercümanı, o ateşten, talebesinin hanesini kurtarmasına şiddetli dua ederken, o biçare hanım hatırına gelmiş; acaba o yangında o ahiret hemşîrem bulunmasın diye ona da –Risale-i Nur’u şefaatçi yaparak– dua etmiş. “Ya Rabbi, ona merhamet eyle!” niyaz etmiş. Aynı zamanda, o hanım pencereyi kırmış, kendini iki kat yükseklikten avluya atmış, fevkalâde bir surette ne incinmiş, ne de bir yeri kırılmış. Hem, bakırı ve demiri eriten o dehşetli ve şiddetli yangından, -bütün konak yandıktan sonra- bütün mücevheratı ve altını hiçbiri zayi olmayarak, bozulmayarak, bir un onu muhafaza etmiş; bulmuş, almış. Risale-i Nur’un bereketinden, hem canını, hem malını kurtarmış. Hem mezkûr hadisat zamanında vuku bulması münasebetiyle, Risale-i Nur’un kerametkârane iki tokadı, aynı anda, vazifece ehemmiyetli iki mütecaviz ve muacciz iki adamın tecavüz ve taciz ânında birinin kafasına, diğerinin ciğerine vurması (Haşiye) , bizde hiç bir şüphe bırakmadı ki, hizmet-i Kur’an’daki inayet-i rabbaniyenin bir hıfz u himayet sillesidir. “Artık yeter, durunuz! Tokada müstahak oldunuz.” diye manen söylemesidir...
Çaycı Emin, “Küçük Husrev” Mehmet Feyzi