Üçüncü tabaka-i hayat, Hazret-i İdris ve İsa aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüd ile melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letafet kesbeder. Adeta beden-i misalî letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semavatta bulunurlar. “Ahirzamanda Hazret-i İsa aleyhisselâm gelecek, şeriat-i Muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek” (1) meâlindeki hadisin sırrı şudur ki:
Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfriye ve inkâr-ı ulûhiyete İnkarcılık Fikri karşı, İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılâb edeceği bir sırada, nasıl ki İsevîlik şahs-ı manevisi, vahy-i semavî kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevisini öldürür; öyle de, Hazret-i İsâ aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı manevisini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevisini temsil eden Deccal'ı öldürür. Yani, inkâr-ı ulûhiyet fikrini öldürecek.
Dördüncü tabaka-i hayat, şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur’an’la, şühedanın, ehl-i kubûrun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyeviyelerini tarik-i hakta feda ettikleri için, Cenab-ı Hak, kemal-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar. Kemal-i saadetle mütelezziz oluyorlar. Ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar. (2) Ehl-i kubûrun Ehl-i Kubur: Kabir Ehli çendan ruhları bakidir; fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez.
Nasıl ki, iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir; aldığı keyif ve lezzet pek noksandır. “Ben uyansam şu lezzet kaçacak” diye düşünür.