4- Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfi milliyettir. O ise, şe’ni müdhiş tesadümdür.
5- Cazibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşci ve arzularını tatmindir. O hevâ ise, insanın mesh-i manevisine sebeptir.
Şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise:
Nokta-i istinadı, kuvvete bedel haktır ki, şe’ni adalet ve tevazündür. Hedefi de, menfaat yerine fazilettir ki, şe’ni muhabbet ve tecazübdür. Cihetü’l-vahdet de, unsuriyet ve milliyet yerine, rabıta-i dinî ve vatanî ve sınıfîdir ki, şe’ni samimî uhuvvet ve müsalemet ve haricin tecavüzüne karşı yalnız tedafü’dür. Hayatta, düstur-u cidal yerine düstur-u teavündür ki, şe’ni ittihad ve tesanüddür. Hevâ yerine hüdâdır ki, şe’ni insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür.
Mevcudiyetimizin hâmisi olan İslâmiyetten elini gevşetme, dört el ile sarıl. Yoksa mahvolursun.
62. Musibet-i amme, ekseriyetin hatasından terettüp eder. Musibet, cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddimesidir.
63. Şehid, kendini hayy bilir. Feda ettiği hayatı, sekeratı tatmadığından, gayr-ı münkatı ve baki görüyor; yalnız, daha nezih olarak buluyor.
64. Adalet-i mahza-i Kur’aniye, bir masumun hayatını ve kanını, hatta umum beşer için de olsa heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir. Hodgâmlıkla, öyle insan olur ki, ihtirasına mâni her şeyi, hatta elinden gelirse dünyayı harap ve nev-i beşeri mahvetmek ister.