nesilleri, tohumları, ileride gelecek mevcudatın programlarını, fihristelerini tazammun ettiklerinden, elbette evamir-i ilâhiyenin bir küçük mecmuası olduğunu bildiriyorlar. Meselâ, bir çekirdek, bütün ağacın teşkilâtını tanzim edecek olan programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tayin eden o evamir-i tekviniyenin küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilir.
Elhasıl, madem imam-ı mübîn, mazi ve müstakbelin ve âlem-i gaybın etrafında dal budak saran şecere-i hilkatin bir programı, bir fihristesi hükmündedir; şu manadaki imam-ı mübîn, kader-i ilâhînin bir defteri, bir mecmua-i desatiridir. O desatirin imlâsı ile ve hükmü ile, zerrat vücud-u eşyadaki hidematına ve harekâtına sevkedilir.
Amma kitab-ı mübîn ise, âlem-i gaybdan ziyade, âlem-i şehadete bakar. Yani, mazi ve müstakbelden ziyade zaman-ı hazıra nazar eder ve ilim ve emirden ziyade kudret ve irade-i ilâhiyenin bir ünvanı, bir defteri, bir kitabıdır. İmam-ı mübîn kader defteri ise, kitab-ı mübîn kudret defteridir. Yani, her şeyin vücudunda, mahiyetinde ve sıfat ve şuunatında, kemâl-i sanat ve intizamları gösteriyor ki, bir kudret-i kâmilenin desatiri ile bir irade-i nafizenin kavanîniyle vücud giydiriliyor; sûretleri tayin, teşhis edilip birer miktar-ı muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor. Demek o kudret ve iradenin küllî ve umumî bir mecmua-i kavanîni, bir defter-i ekberi vardır ki, her bir şeyin hususî vücudları ve mahsus sûretleri ona göre biçilir, dikilir, giydirilir. İşte şu defterin vücudu, imam-ı mübîn gibi, kader ve cüz’-i ihtiyarî mesailinde isbat edilmiştir. Ehl-i gaflet ve dalâlet ve felsefenin ahmaklığına bak ki, kudret-i fâtıranın o levh-i mahfûzunu ve hikmet ve irade-i rabbaniyenin o basîrane kitabının eşyadaki cilvesini, aksini, misâlini hissetmişler; hâşâ, “tabiat” namiyle tesmiye etmişler, körletmişler.