İkinci İşaret:
وَثَانِيًا : مَعَ اِنْتَاجِ الْحَقَائِقِ الْغَيْبِيَّةِ وَالنُّسُوجِ اللَّوْحِيَّةِ
Bu fıkra işaret eder ki: Her bir şey, cüz’î olsun, küllî olsun, vücuttan gittikten sonra -hususan zîhayat olsa- çok hakaik-i gaybiye netice vermekle beraber, âlem-i misâlin defterlerinde olan levh-i misâlî üstünde etvar-ı hayatı adedince suretleri bırakıp, o suretlerden manidar olan ve mukadderat-ı hayatiye denilen sergüzeşt-i hayatiyeleri yazılır ve ruhaniyata bir mütalâagâh olur. Nasıl ki, meselâ bir çiçek vücuttan gider; fakat yüzer tohumcuklarını ve tohumcuklarda mahiyetini vücutta bırakmakla beraber, küçük elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı mahfuzanın küçük numuneleri olan hafızalarda binler suretini bırakıp, zîşuurlara etvar-ı hayatıyla ifade ettiği tesbihat-ı rabbaniye ve nukuş-u esmaiyeyi okutturur, sonra gider. Öyle de, yeryüzünün saksısında güzel masnuatla münakkaş olan bahar mevsimi, bir çiçektir. Zâhiren zeval bulur, ademe gider. Fakat onun tohumları adedince ifade ettikleri hakaik-i gaybiye ve çiçekleri adedince neşrettiği hüviyet-i misâliye ve mevcudatı adedince gösterdikleri hikmet-i rabbaniyeyi kendine bedel olarak vücutta bırakıp sonra bizden saklanır. Hem o giden baharın arkadaşları olan sair baharlara yer boşaltır, tâ onlar gelip vazife görsünler. Demek o bahar zâhirî bir vücudu çıkarır, manen bin vücud giyer.
Üçüncü İşaret
وَثَالِثًا : مَعَ نَشْرِ الثَّمَرَاتِ الْاُخْرَوِيَّةِ وَالْمَنَاظِرِ السَّرْمَدِيَّةِ
fıkrası ifade ediyor ki: Dünya bir destgâh ve bir mezraadır; âhiret pazarına münasib olan mahsulâtı yetiştirir. Çok Sözlerde isbat etmişiz: Nasıl ki cin ve insin