Beşinci İşaret
وَخَامِسًا : لِظُهُورِ الشُّؤُنَاتِ السُّبْحَانِيَّةِ وَالْمَشَاهِدِ الْعِلْمِيَّةِ
fıkrası ifade ediyor ki: Mevcudat, hususan zîhayat olanlar, vücud-u surîden gittikten sonra, bâki çok şeyleri bırakırlar, öyle giderler. İkinci Remizde beyan edildiği gibi, Zat-ı Vâcibü’l-Vücudun kudsiyet ve istiğna-yı kemaline muvafık bir tarzda ve ona lâyık bir surette, hadsiz bir muhabbet, nihayetsiz bir şefkat, gayetsiz bir iftihar, tabiri caizse, mukaddes, hadsiz bir memnuniyet, bir sevinç -tabirde hata olmasın- hadsiz bir lezzet-i mukaddese, bir ferah-ı münezzeh, şuunat-ı rububiyetinde bulunur ki, onların âsarı bilmüşahede görünüyor. İşte o şuunat iktiza ettikleri hayretnüma faaliyet içinde, mevcudat, tebdil ve tağyir ile, zeval ve fenâ içinde süratle sevk ediliyor, mütemadiyen âlem-i şehadetten âlem-i gayba gönderiliyor. Ve o şuunatın cilveleri altında, mahlûkat, daimî bir seyr ü seyelân, bir hareket ve cevelân içinde çalkanmakta ve ehl-i gafletin kulaklarına vaveylâ-yı firak ve zevali ve ehl-i hidayetin sem’ine velvele-i zikir ve tesbihi dağıtmaktadırlar. Bu sırra binaen, her bir mevcud, Vâcibü’l-Vücudun baki şuunatının tezahürüne baki birer medar olacak manaları, keyfiyetleri, hâletleri vücutta bırakıp öyle gidiyorlar. Hem o mevcud, bütün müddet-i hayatında geçirdiği etvar ve ahvâli, ilm-i ezelinin ünvanları olan İmam-ı Mübîn, Kitab-ı Mübîn, Levh-i Mahfuz gibi vücud-u ilmî dairelerinde