Eşya beka için yaratıldığını, fenâ için olmadığını, belki, sureten fenâ ise de tamam-ı vazife ve terhis olduğu bununla anlaşılıyor ki, fâni bir şey bir cihetle fenâya gider, çok cihetlerle bâkî kalır. Meselâ, kudret kelimelerinden olan şu çiçeğe bak ki, kısa bir zamanda o çiçek tebessüm edip bize bakar; derakab, fenâ perdesine saklanır. Fakat, senin ağzından çıkan kelime gibi o gider; fakat binler misallerini kulaklara tevdi eder, dinleyen akıllar adedince manalarını akıllarda ibka eder. Çünkü, vazifesi olan ifade-i mana bittikten sonra kendisi gider, fakat, onu gören her şeyin hafızasında zâhirî suretini ve her bir tohumunda manevî mahiyetini bırakıp öyle gidiyor. Güya her hafıza ile her tohum, hıfz-ı ziyneti için birer fotoğraf ve devam-ı bekası için birer menzildirler. En basit mertebe-i hayatta olan masnu böyle ise, en yüksek tabaka-i hayatta ve ervah-ı bâkiye sahibi olan insan, ne kadar beka ile alâkadar olduğu anlaşılır. Çiçekli ve meyveli koca nebatatın bir parça ruha benzeyen her birinin kanun-u teşekkülâtı, timsal-i sureti zerrecikler gibi tohumlarda kemal-i intizamla, dağdağalı inkılâblar içinde ibka ve muhafaza edilmesiyle, gayet cemiyetli ve yüksek bir mahiyete mâlik, haricî bir vücud giydirilmiş, zîşuur nuranî bir kanun-u emrî olan ruh-u beşer, ne derece beka ile merbut ve alâkadar olduğu anlaşılır.
Altıncı Esas: Hem anlarsın ki, insan, ipi boğazına sarılıp, istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki, bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zaptedilir.
Yedinci Esas: Hem anlarsın ki, güz mevsiminde, yaz, bahar âleminin güzel mahlûkatının tahribatı idam değil; belki, vazifelerinin tamamıyla terhisatıdır. (Haşiye) Hem, yeni baharda gelecek mahlûkata yer boşaltmak