Yine dalalet ehlinin nazarında kâinattaki cisimler ölmüş birer cenaze gibi ürkütücüdürler. İman gözüyle bakıldığında mevcudatın her biri sevimli hâl diliyle konuşan birer canlı, yaratıcısını tesbih eden birer müsebbih olarak görünür. Bu yönüyle her bir mevcudun kendine özgü bir hayatı ve ruhu vardır. Bu itibarla ürkütücü ve korkutucu değildir. Bilâkis her bir mevcut cana yakın bir dosttur.

   Yine dalâlet ehli nazarında her bir canlı, her bir mahluk arzularını yerine getirmekten gayet aciz oldukları gibi, onlara acıyan bir koruyucu ve arzularını yerine getirmeyi taahhüd eden bir sahipleri de yoktur. Bu itibarla mahlukat acizliklerinden, hüzünlerinden ve ümitsizliklerinden ötürü ağlayıp sızlayan yetimler gibidirler.  İman nazarıyla mevcudata  bakan kişi der ki, varlıklar ağlayıp sızlayan yetimler değillerdir. Bilakis onların her biri mükellef birer kul, birer memur, birer görevli ve rablerini zikredip tesbih eden birer abiddirler.

   ALTINCI NOKTA

   Dünya ve ahireti çeşitli nimetlerle donatılmış, iki sofra gibi tasvir edip gösteren iman nurundan ötürü Allah’a hamd olsun. Mümin olan kişi bu iki sofradan iman nuru sayesinde zâhirî ve bâtınî duyularıyla istifade eder ve iman nuruyla gelişmiş olan ruhî ve manevî latifeleriyle bundan yararlanır.

   Dalâlet nazarıyla bakıldığında ise istifade edilmesi gereken bu sofra, maddi ölçülerle küçülür ve hiçe iner. Amma iman nuru ile bakılırsa, istifade çerçevesi o kadar genişler ki, gökleri ve yeri, dünyayı ve ahireti içine alacak bir genişliğe kavuşur. Mümin kişi güneşi, evinin adeta bir lambası, vazifesinde kendisine yardımcı olan bir arkadaşı, yolculuğunda kendisine eşlik eden bir yoldaşı gibi görür. Böylece güneş, Allah’ın nimetlerinden bir nimet oluverir. Kendisinden bir nimet olarak istifade etme imkânıyla da göklerin genişliğini aşacak bir seviyeye ulaşır.

   Mucizevi beyan sahibi olan Kur’an-ı Kerim, “Güneşi ve Ay’ı sizin emrinize verip hizmetkâr kıldı. Karada ve denizde ne varsa tümünü size boyun eğdirdi.” gibi ayetlerle, belagatiyle, imandan neşet eden bu harika ihsanları ve lütufları haber veriyor, onlara işaret ediyor.

   YEDİNCİ NOKTA

   Allah’ın varlığından dolayı Allah’a hamd olsun. Çünkü, vacibu’l-vücud olan Allah’ın varlığı herkes için ve her mevcud için öyle bir nimettir ki, onun fevkinde daha büyük bir nimet yoktur. Bu nimet, sonsuz nimet çeşitlerini, nihayetsiz ihsanat türlerini ve hadsiz hediye çeşitlerini ihtiva etmektedir. Bunlardan bir kısmına Risale-i Nur eczalarında ve özellikle 32. Sözün 3. Mevkıf’ında işaret edilmiştir. Risale-i Nur’un iman-ı billahtan bahseden her bir risalesi bu nimet hakikatını açıkça ortaya koymaktadır. Onlara iktifaen konuyu burada kısa kesiyoruz.