44’üncü sahifede: “Bediüzzaman, bu risaleleri bir sene okuyan bu zamanın mühim bir âlimi olabilir, demiştir. Evet, öyledir.”
54’üncü sahifede: “Risale-i Nur okuyan hâkimlerin isabetsiz karar verdikleri görülmüyor.” denilmektedir.
Esas dosyada bulunan Said Nursî imzalı bir mektupta: “Denizli ehl-i vukuf raporu derc edildikten sonra; ehl-i vukuflar bizi kurtarmak, ehl-i dalâlet ve bid’anın şerrinden muhafaza için çalışmışlar. Adları Yusuf olan iki ehl-i vukuf da, medrese-i Yusufiyede bulunan bizlere şefkat göstermişler. ‘Bazen cezbeye ve ihtilâl-i dimağiyeye kapılması ihtimali vardır.’ demişler. Onların bu ihtimallerini esasıyla çürüten ellerine geçen ve bütün akılları hayrette bırakın Nur Risaleleleri, müdafaa ve meyve risaleleri kâfi cevaptır.” deniyor.
Yine Said Nursî tarafından yazılmış bir mektupta: “Bütün dairelerde ve mekteplerde, halka, o ölmüş Süfyanın (Atatürk olduğu açıktır) muhabbeti telkin ediliyor. Bu halin âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı tesiri olacaktır. Sabrediniz, kısmetimiz ve vazifemiz daha bitmemiştir. Risale-i Nur’a karşı anudane hareket edilmeyecek, belki musalaha veya mütareke çaresi aranacak!” denilmektedir.
SANIKLARIN VE VEKİLLERİN SAVUNMALARININ ESASLARI, NOKTALARI
Sanık Said Nursî, hazırlık sorgu ve duruşmadaki ifadelerinde:
“Kendisinin Mehdiliği reddettiğini; hükumetin memurları yanlış mana vermemek için mektup ve eserlerini gizlediğini; zındık kelimesinin İslâmiyet düşmanlarına matuf olduğunu; Ahmed Feyzi'nin yazdığı eserle alâkası olmadığını; kadınların, kısa etek ve memelerinin görünecek şekilde açık gezmelerinin dinen caiz olmadığını; kendisinin, talebelerine Kur’an’ın hakikatlerini öğretmek ve imanlarını kuvvetlendirmekten maada fena bir maksadı olmadığı”nı söylemiştir.
22/9/948 tarihli dilekçesinde: “Ayasofya’yı puthane ve Meşihat’ı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî, kanun namındaki emirlerine fikren