(Yüz yirmi sekiz polisin kalabalığı dağıtmaya çalıştığı
Gençlik Rehberi münasebetiyle cerayan eden İstanbul
Mahkemesindeki Üstadımızın müdafaasından ceridede
neşredilen kısmıdır.)
ÜSTADIN MÜDAFAASI
Çok uzun süren mazlumane, maceralı hayatıma dair gayet kısa bir beyanatta bulunacağım.
Yirmi sekiz sene emsalsiz ihanetlere, işkencelere, tarassud ve hapislere maruz kaldım. Bütün bu iftira ve isnadların esası birkaç noktaya dayanır:
1- En birinci ithamları, beni rejim aleyhtarı olarak telâkki etmeleridir. Malumdur ki, her hükûmette muhalifler bulunur. Asayişe, emniyete dokunmamak şartıyla, hiç kimse vicdanıyla, kalbiyle kabul ettiği bir fikirden, bir metoddan dolayı mesul olamaz. Bu hukukî bir mütearifedir.
Dininde çok mutaassıb ve cebbar bir hükûmet olan İngilizlerin yüz sene hâkimiyetleri altında bulunan yüz milyondan ziyade Müslümanlar, İngilizlerin küfür rejimlerini kabul etmeyip Kur’an ile reddettikleri halde, onlara o cihetten ilişmemeleri; burada ve bütün İslâm hükûmetlerinde eskiden beri Yahudiler, Nasraniler tabi oldukları memleketin dinine, kudsî rejimine muhalif, zıd ve muteriz bulundukları halde o hükûmetler hiçbir zaman kanunlarla onlara o cihetten ilişmemeleri; Hazret-i Ömer (r.a.), hilâfeti zamanında, âdi bir Hristiyan ile mahkemede birlikte muhakeme olundular. Halbuki o Hristiyan, İslâm hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhalif iken, mahkemede, onun o hâli nazara alınmaması açıkça gösterir ki adalet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki; komünist olmayan Şark ve Garbda, bütün dünya adalet müesseselerinde cari ve hâkimdir.
Ben de, din ve vicdan hürriyetinin bu ana umdesine ve yüzlerce âyat-ı Kur’aniyeye istinaden, medeniyetin bozuk kısmına, hürriyet perdesi altında yürüyen mutlak bir istibdada, lâiklik maskesi altında dine ve dindarlara