münasebeti olabilir mi? Eğer onun, Nur talebelerine üstadlığı itibariyle cemiyet namı verilse; bütün vaizlere, muallimlere ve imamlara cemiyet namı vermek gibidir. Belki onun hizmet-i imaniyesi haricî, dahilî düşmanlara karşı bir manevî mücahede olduğu itibariyle, ona cemiyetçi denilse; bütün zabitlere, taburlara cemiyet namı vermek lâzım gelir.”
Üstadım Said Nursî, uhuvvet-i İslâmiye itibariyle bütün hayatında, bütün Müslümanlara bir irtibatı ve tesanüd ve muhabbeti taşıdığı halde ona cemiyetçi demek, uydurma bir ittihamdır. Âlem-i İslâmın mecmuuna, gizli cemiyet denilmez. Yüzde doksan sekiz adam, bir kaç adama karşı cemiyettir demek bir hezeyandır. Çünkü ekseriyete karşı ekalliyetin içtimaına, cemiyet namı verilir.
Meclis-i Mebusan’da divan-ı riyasette Mustafa Kemal’in hiddetli-şiddetli itirazına karşı en gizli sırlarını çekinmeyerek söyleyen ve Divan-ı Harb-ı Örfî’de irtica ittihamına karşı, “Eğer meşrutiyet, İttihad ve Terakki Partisi'nin istibdadından ibaretse, bütün dünya şahid olsun ki ben mürteciyim.” diyen, darağaçlarına beş para ehemmiyet vermeyen ve bir makalesi ile yirmi bin adamın İttihad-ı Muhammedî (a.s.m.) Cemiyeti'ne girmelerine vesile olan ve bütün hayatında esrarını ifşa eden bir adama, “Siyasî, gizli cemiyet kuruyor.” denilse, elbette gayet kat’î bir hatadır.
Hem şimdi cemiyet namını vermek, bu otuz senede bu kadar tarassudlar ve mahkemelerdeki yüzlerle mektuplar ve Risale-i Nur kitaplarının tedkiki neticesinde beş mahkemenin cemiyete dair en küçük bir emare bulamayarak verdikleri beraat hükümlerini ittiham etmektir.
Said Nursî’nin şiddetli hastalığı zamanında
hizmetinde bulunan
Ziver Gündüzalp, Mustafa Acet
***