İkinci Bab
Berahin-i Tevhidiyeye Dairdir
(Dünyaya iman için gönderilen ve bütün kâinatta fikren seyahat eden ve her şeyden Hâlikını soran ve her yerde Rabbini arayan ve hakkalyakîn derecesinde İlâhını, vücub-u vücud noktasında bulan dünya misafiri, kendi aklına dedi ki: Gel, Vacibü’l-Vücud Hâlikımızın vahdet bürhanlarını temaşa için yine beraber bir seyahata gideceğiz.
Beraber gittiler... Birinci menzilde gördüler ki: Kâinatı istilâ eden dört hakikat-ı kudsiye, vahdeti bedahet derecesinde istilzam edip isterler.)
BİRİNCİ HAKİKAT: Uluhiyet-i mutlakadır.
Evet, nev’-i beşerin her taifesi birer nevi ibadet ile fıtrî gibi meşgul olması ve sair zîhayatın, belki cemadatın dahi fıtrî hizmetleri birer nevi ibadet hükmünde bulunması ve kâinatta maddî ve manevî bütün nimetlerin ve ihsanların her biri, bir mabudiyet tarafından, hamd ve ibadeti yaptıran perestişe ve şükre birer vesile olmaları ve vahy ve ilhamlar gibi bütün tereşşuhat-ı gaybiye ve tezahürat-ı maneviyenin bir tek İlâhın mabudiyetini ilân etmeleri; elbette ve bedahetle bir ulûhiyet-i mutlakanın tahakkukunu ve hükümferma olduğunu isbat ederler. Madem böyle bir ulûhiyet hakikatı var, elbette iştiraki kabul edemez. Çünkü; ulûhiyete yani mabudiyete karşı şükür ve ibadetle mukabele edenler, kâinat ağacının,