İhtar: Hakaik-ı imaniyeye girmiyen cüz’î hadisat-ı istikbaliye, nazar-ı nübüvvetde ehemmiyetsizdir.
Üçüncü Nokta: İki Nüktedir.
Birincisi: Teşbihler ve temsiller suretinde rivayet edilen bir kısım hadisler, mürur-u zamanla avamın nazarında hakikat telâkki edildiğinden vakıa mutabık çıkmıyor. Ayn-ı hakikat olduğu halde vakıa mutabakatı görünmüyor. Meselâ: Hamele-i arş gibi, arzın hamelesinden olan Sevr ve Hut namında ve misalinde iki melaike, koca bir öküz ve pek büyük bir balık tasavvur edilmiş.
İkincisi: Bir kısım hadisler İslâmların ekseriyeti noktasında veya hükümet-i İslâmiyenin veya merkez-i hilâfetin nokta-i nazarında vürud ettiği halde, umum ehl-i dünyaya şamil zannedilmiş ve bir cihette hususî bulunduğu halde, küllî ve âmm telâkki edilmiş. Meselâ, rivayette vardır ki: “Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak. 1 Yani, “Zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak.” demektir.
Dördüncü Nokta: Ecel ve mevt gibi umur-u gaybiye çok hikmet ve maslahat cihetiyle gizli kaldığı misillü, dünyanın sekeratı ve mevti ve nev’-i beşerin ve cins-i hayvanın eceli ve vefatı olan kıyamet dahi çok maslahatlar için gizlenilmiş. Evet, eğer ecel vakti muayyen olsaydı, –yarı ömür gaflet-i mutlaka içinde ve yarıdan sonra, darağacına asılmak için her gün bir ayak daha onun tarafına atılmakla dehşet-i mutlaka içinde– havf ve recanın muvazene-i maslahatkârane ve hakîmanesi bozulduğu gibi, aynen öyle de, dünyanın eceli ve sekeratı olan kıyamet vakti muayyen olsaydı, kurun-u ulâ ve vusta fikr-i ahiretten pek az müteessir olacaktı. Ve kurun-u uhra, dehşet-i mutlaka içinde bulunup, ne hayat-ı dünyeviyenin lezzeti ve kıymeti kalır ve ne de havf ve reca içinde ihtiyar ile