بِسْمِ اللّٰهِ ’den evvel قُلْ kelimesi mukadderdir. Yani, “Ya Muhammed! Bu cümleyi insanlara söyle ve talim et”. Demek, besmelede ilâhî ve zımnî bir emir var. Binaenaleyh, şu mukadder olan قُلْ emri, risalet ve nübüvvete işarettir. Çünkü, resul olmasaydı, tebliğ ve talime memur olmazdı. Kezalik, hasrı ifade eden “car ve mecrur”un takdimi tevhide îmadır.
Ve keza, اَلرَّحْمٰنِ , nizam ve adalete; اَلرَّحِيمِ de haşre delâlet eder.
Ve keza اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ’deki ( ل ) , ihtisası ifade ettiğinden, tevhide işarettir; رَبِّ الْعَالَمِينَ , adaletle nübüvvete remizdir. Çünkü, terbiye resuller vasıtasıyla olur. مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ , Zaten sarahaten haşir ve kıyamete delâlet eder.
Ve keza اِنَّۤا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ sadefi de, o makasıd-ı erbaa cevherlerini tazammun etmiştir.
بِسْمِ اللّٰهِ : Bu kelâm, güneş gibidir. Yani, güneş başkalarını gösterdiği gibi, kendini de gösterir; başka bir güneşe ihtiyaç bırakmaz. بِسْمِ اللّٰهِ , başkalarına yaptığı vazifeyi kendisine de yapıyor; ikinci bir بِسْمِ اللّٰهِ
daha lâzım değildir. Evet, بِسْمِ اللّٰهِ öyle müstakil bir nurdur ki, bu nur hiçbir şeye bağlı değildir. Hatta, bu nurun “car ve mecrur”u bile hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak ( ب ) harfinden müstefad olan اَسْتَعِينُ veya örfen malum olan