O sarayın menzilleri ise, şu on sekiz bin âlemdir ki, her birisi kendine lâyık bir tarz ile tezyin ve tanzim edilmiştir. İşte o sarayda gördüğün sanayi-i garibe ise, şu âlemde görünen kudret-i ilâhiyenin mucizeleridir. Ve o sarayda gördüğün taamlar ise, şu âlemde, hele yaz mevsiminde, hele Barla bahçelerinde rahmet-i ilâhiyenin semerat-ı harikalarına işarettir. Ve oradaki ocak ve matbah ise, burada kalbinde ateş olan arz ve sath-ı arzdır. Ve orada, temsilde gördüğün gizli definelerin cevherleri ise, şu hakikatte esma-i kudsiye-i ilâhiyenin cilvelerine misaldir. Ve temsilde gördüğümüz nakışlar ve o nakışların remizleri ise, şu âlemi süslendiren muntazam masnuat ve mevzun nukuş-u kalem-i kudrettir ki, Kadîr-i Zülcelâlin esmasına delâlet ederler.
Ve o üstad ise, seyyidimiz Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Avanesi ise, enbiya aleyhimüsselâmdır. Ve şakirdleri ise, evliya ve asfiyadır. O saraydaki hâkimin hizmetkârları ise, şu âlemde melâike aleyhimüsselâma işarettir. Temsilde seyir ve ziyafete davet edilen misafirler ise, şu dünya misafirhanesinde cin* ve ins ve insanın hizmetkârları olan hayvanlara işarettir.
Ve o iki fırka ise: Burada, birisi ehl-i imandır ki, kitab-ı kâinatın âyâtının müfessiri olan Kur’an-ı Hakîmin şakirdleridir. Diğer güruh ise, ehl-i küfür ve tuğyandır ki, nefs ve şeytana tabi olup yalnız hayat-ı dünyeviyeyi tanıyan hayvan gibi, belki daha aşağı sağır, dilsiz, dallîn güruhudur.
Birinci kafile olan süedâ ve ebrar ise, zülcenaheyn olan üstadı dinlediler. O üstad hem abddir; ubudiyet noktasında Rabbini tavsif ve tarif eder ki, Cenab-ı Hakkın dergâhında ümmetinin elçisi hükmündedir. Hem resuldür, risalet noktasında Rabbinin ahkâmını Kur’an vasıtasıyla cin ve inse tebliğ eder. Şu bahtiyar cemaat, o resulü dinleyip Kur’an’a kulak verdiler. Kendilerini enva-ı ibâdâtın fihristesi olan namaz ile, birçok makamat-ı âliye içinde çok lâtif vazifelerle telebbüs etmiş gördüler. Evet namazın mütenevvi ezkâr ve harekâtıyla işaret ettiği vezaifi, makamatı mufassalan gördüler. Şöyle ki: