herkesin heyet-i içtimaide müteselsil revabıt ve vezaifi vardır. Halita şeklinde gayr-ı muayyen olsa, tearüf ve teavün olmaz.
Unsuriyetin intibahı ya müsbettir ki, şefkat-i cinsiye ile intiaşe gelir ki, tearüfle teavüne sebeptir. Veya menfidir ki, hırs-ı ırkî ile intibaha gelir ki, tenakürle teanüdün sebebidir. İslâmiyet bunu reddeder.
* * *
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِى الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا
Rızık hayat kadar kudret nazarında ehemmiyetlidir. Kudret çıkarıyor, kader giydiriyor, inayet besliyor. Kudret-i ezeliye dehşetli bir faaliyetle âlem-i kesifi, âlem-i lâtife kalb ve zerrat-ı kâinatı hayattan hissedar etmek için edna bir sebeb ile, bir bahane ile kemal-i ehemmiyetle hayatı verdiği gibi, aynı derece ehemmiyetle mebsûten mütenasib, rızkı dahi ihzar ediyor.
Hayat, muhassal-ı mazbuttur; görünür. Rızık gayr-ı muhassal, tedricî münteşirdir; düşündürür. Bir nokta-i nazarda denilebilir: “Açlıktan ölmek yoktur.” Zira şahm vesair surette iddihar olunan gıda bitmeden evvel ölüyor. Demek terk-i âdetten neşet eden maraz öldürür, rızıksızlık değil.
* * *
وَاِنَّ الدَّارَ اْلاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ
Küremiz hayvana benziyor. Âsar-ı hayatı gösteriyor. Acaba yumurta kadar küçülse, bir nevi hayvan olmayacak mıdır? Veya bir mikrop küre kadar büyüse, ona benzemeyecek mi?