Her müstaid çendan içtihad edebilir; lâkin içtihadı o vakit düstûru’l-amel olur ki, bir nevi icma veya cumhurun tasdikine iktiran ede. Böyle bir şeyhülislam manen bu sırra mazhar olur. Şeriat-ı garra’da daima icma ve rey-i cumhur medar-ı fetva olduğu gibi, şimdi de fevza-i âra için böyle bir faysala lüzum-u kat’î vardır.
Sadaret, meşihat iki cenahtır. Şu devlet-i İslâmiyenin bu iki cenahı mütesavi olmazsa ileri gidilmez. Gidilse de, böyle bir medeniyet-i faside için mukaddesatından insilâh eder.
İhtiyaç her işin üstadıdır. Şöyle bir şuraya ihtiyaç şedittir. Merkez-i hilâfette tesis olunmazsa, bizzarure başka yerde teşekkül edecektir. Bu şuranın bazı mukaddematı olan cemaat-i İslâmiye teşkilâtı ve evkafın meşihata ilhakı gibi umurun daha evvel tahakkuku münasib ise de, baştan başlansa, sonra mukaddemat ihzar edilse yine maksad hasıl olur. Daire-i intihabiyeleri hem mahdut, hem muhtelit olan âyan ve mebusanın vazife-i resmiyeleri itibariyle bilvasıta ve dolayısıyla bu işe tesiri olabilir. Halbuki vasıtasız, doğrudan doğruya bu vazife-i uzmayı deruhte edecek hâlis İslâm bir şura lâzımdır.
Bir şey “ma vudia leh” inde istihdam edilmezse atalete uğrar, matlub eseri göstermez. Binaenaleyh mühim bir maksad için tesis edilen Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyeyi, şimdiki âdi bir komisyon derecesinden çıkarıp, meşihattaki devairin rüesasıyla beraber şuranın aza-yı tabiiyesi addetmek ve hariçdeki âlem-i İslâmdan, şimdilik on beş-yirmi kadar İslâmın dinen, ahlâken itimadını kazanmış müntehab ulemasını celbeylemek, bu mesele-i uzmanın esasını teşkil eder.
Vehham olmamalıyız. Korkmakla din rüşvet verilmez. Dinin zafiyeti bahanesine olan muzahref medeniyete lânet. Havf ve zaaf tesirat-ı hariciyeyi teşci eder. Muhakkak maslâhat, mevhum mazarrata feda edilmez.
وَمِنَ اللهِ التَّوْفِيقُ
***