göze çarpan vechi parlak, şeffaftır; o isimle ne tarif olur, ne de izaha calib.
Belki zihni aldatır. Meselâ cazibe-i umumî, kuvve-i mıknatısî,
elektrik kuvveti, telepati, hem ihtizaz,
hem manyetizma gibi esamî-i cezb ve celb.
Böyle Zamanda Tereffühde İzn-i Şer’î Bizi Muhtar Bırakmaz
Lezaiz çağırdıkça “sanki yedim” demeli.
Sanki yedimi düstur eden, bir mescidi yemedi.
Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tena’uma ihtiyar bir derece var idi.
Şimdi ise, ekseri açlığa düşdü kaldı. Telezzüze ihtiyar izn-i şer’î kalmadı.
Sevad-ı âzam, hem ekseriyet-i masumun maişeti basittir.
Tagaddi besatetiyle onlara tabi olmak, bin kerre müreccahtır,
ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tagaddide
tereffüh noktasında benzemek.
Lezzetin Elemde, Elemin Lezzette
(Haşiye) Ey musibetzede! Âlâmın hedefi; muvakkat lezzetten ziyade
muvakkat eleme tebessüm etmeli, hoş geldin demeli, yüzüne gülmeli,
Âlâmlar arılara benzer, ilişsen toplanır başına, lâkaydsan dağılır işine.
Kim geçmiş ömrünü, yüzünü çevirip düşünse,
ya kalbi, ya lisanı; ya ahı ya ohu; ya âh, ya elhamdülillâh diyecek,
tahattur edecek. Ah ve âh ruhunda müstetir bir elemi gösterir.