Ezcümle: Bir kıyas-ı temsiliyeyi tazammun eden وَقَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا ve قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِۤى اَنْشَأَهَۤا اَوَّلَ مَرَّةٍ hem bir delil-i adlîye işaret eden وَمَا رَبُّكَ بِظَلاَّمٍ لِلْعَبِيدِ gibi pek çok âyat-ı kesire ile haşr-i cismaniyedeki saadet-i ebediyeye nazır pek çok dürbinleri nazar-ı beşere vaz’etmiştir.
Birinci kıyasın hülâsası: Bak, vücud-u insan tavırdan tavıra geçtikçe acib, muntazam inkılâbatı geçiriyor. Nutfeden alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan azm ve lahme, azm ve lahm’den halk-ı cedide intikal gayet dakik desatire tâbidir. Her bir tavrın öyle kavanin-i mahsusa ve öyle nizamat-ı muayyene ve öyle harekât-ı muttaridesi vardır ki, cam gibi, altında kasd, irade, ihtiyar, hikmetin cilvelerini gösterir. İşte vücud itibariyle böyle her sene libasını değiştiren o vücudun bekası, inhilâlin yerini dolduran bir terkibe muhtaçtır.
İşte o hüceyratın yıkılmasıyla tamir etmek zarureti bir madde-i lâtife ister ki, azanın hâcâtı nisbetinde Rezzak-ı Hakiki bir kanun-u mahsus ile taksim ediyor. İşte o madde-i lâtifenin etvarına bak. Göreceksin ki, o kafile-i zerrat küre-i havada, toprakta münteşir iken bir hareket-i kasdîyi işmam eden bir keyfiyetle toplanıyorlar. Güya her bir zerre bir vazife ile muvazzaf bir mekân-ı muayyeneye gitmek için memurdur gibi toplanır. Bir saik-i muhtarın kanun-u mahsusuyla âlem-i mevalide girer. Nizamat-ı muayyene ile, harekât-ı muttaride ile, desatir-i mahsusa ile bedende dört matbahtan pişirildikten sonra, dört inkılâb-ı acibeyi geçirdikten sonra, dört süzgeçten süzüldükten sonra aktar-ı bedende intişar ederek bütün muhtaç olan azaların derece-i ihtiyaçlarına göre Rezzak-ı Hakiki’nin inayetiyle inkısam eder.