Dane dane olmuştur birbirine muttasıl, hem âlem-i gayb ile, hem de
arş-ı âzamla insan ile zemini bağlatmış da tutturmuş o beş hayt-ı nuranî.
Başı evkat-ı hamse, nihayeti arş ve gayb. Aynı zamanda olmuş
rabıta-i ittisal, şehadeti gayb ile, zemin ile insanı, insanla âsumanı.
Bu beşler, bu küreye beş kemer, hem tek kemer, hem ayrı, hem muttasıl,
hem kemerde, hem gömlek. İki kutbu iki el üryan, yoktur sükkânı.
Bir ân-ı vahidde beşi birdir beraber, ziya-yı şemse benzer.
Hem de ayrı ayrılar kavs-ı kuzeh misali o nuranî elvanı.
Bir nokta-i vahidede hem arş ile bağlanır, hem küreyi bağlıyor,
hayat verir döndürür. Ger gömleği yırtılsa küre-i sergerdani
veya ipi bir kopsa, seyreyle günbürtüyü;
zulmet soğuğu basar, o da incimad eder.
O vakit mevti geliyor, kıyameti kopuyor, dehhaş zelzele-i cihanî.
* * *
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ
Biri dedi: Nedendir haml-i emanet olan merteb-i azîme
yalnız insanoğlu onunla tekrim edilmiş, onunla halife olmuş?
Derim: Zira o evsat ﺧَﻴْﺮُ ﺍﻟْﺎُﻣُﻮﺭِ ﺍﻟْﺎَﻭْﺳَﻂُ
Kâinatın vücudu, bir şekl-i mahrutîdir. sivri ucunda cüz-ü lâyetecezza durmuş.
Cesim kaidesinde şemsu’ş-şümusa kadar nuranî bir kutru var.
Tam kutrun ortasında insan ayakta durmuş, emaneti beklermiş.