Ey sail-i misalî; cevab-ı mucez istedin, ben de mücmel cevap verdim. İzahı istersen bir çok mücelled lâzım gelir. İşte şu anâsır-ı seb’anın yalnız birinci unsurun ikinci cüz’ü olan nazmın cezaletini beyan etmek için İşaratü’l-İ’caz namındaki tefsirimi irae ediyorum. Zira bütün o tefsir, ancak nazmın cezaletinin bir kısmını şerh edebilmiştir.
İkinci Sual: (ki cevap, yarısı beyaz, yarısı siyahtır). Dedi ki: “Bürhanınıza şekk-i itiraz geldikçe imanınız sarsılmaz mı? Bu ma’reke-i evham olan istidlâliyatla taharri zarar vermez mi?”
Elcevap: Eğer neticeyi bürhan ile bağlı, onunla ikame ve isbat suretiyle olsa ve tahakkuk-u hakaika ayar tutmakla adem-i delilden adem-i medlûlü tevehhüm etse zarar olur. Halbuki iman incecik bir bürhana yüklenmez. Belki öyle bir hadse bina ve istinad eder ki, o hads öyle menabiden kuvvet ve öyle meadinden ışık alır ki, söndürülmesi, kâinatın söndürülmesidir.
Birinci menba: En azim icma sırrını ve en vasi tevatürün manasını tazammun eden milyonlar ehl-i hakikatın ittifakıdır.
Sırr-ı icma ve sırr-ı tevatür noktasından tecelli eden bir hads-i muknî ile o netice zihinde karar kılmıştır. Zira her bir muhakkikin bir bürhanı var. Ve o bürhanın mahiyeti teşhis edilmese de vücudu kat’iyen malumdur.
Acaba dünyada hangi itiraz ve şüphe vardır ki, milyarlar huyut-u bürhandan teşekkül etmiş şu habl-ı metini kesebilsin? Çünkü derim: Vahdete dair şu netice, hasra gelmez ehl-i tahkikin her biri bir bürhan veya berahin ile hakikat olarak görmüşler. Demek onların bütün bürhanları sarsılmaz bir bürhandır. Çünkü o bürhanları tanımasa da, vücudlarını bilir. Hadsin zengin bir menbaıdır.
İkinci menba: Kâinatın bütün şehâdatıdır.