Güzel gör, hem güzel bak. Tâ güzel düşünmeli.
Güzel bil, hem güzel düşün. Tâ leziz hayatı bulmalı..
Hayat içinde hayattır hüsn-ü zanda emeli.
Sû-i zanla yeistir; saadet muharribi, hem de hayatın katili.
Bir Meclis-i Misâlîde
Şeriatle medeniyet-i hâzıra, dehâ-i fennî ile hüda-yı şer’î muvazeneleri:
Mütareke başında, bir cuma gecesinde bir rüya-yı sadıkada,
misalî âleminde, bir meclis-i azimde, benden sual ettiler:
“Mağlubiyet sonunda İslâmın âleminde ne hâl peyda olacak?”
Asr-ı hazır mebusu sıfatıyla söyledim; onlar da dinlediler:
Eski zamandan beri istiklâl-i İslâmın bekası, hem Kelimetullah’ın i’lâsı için,
farz-ı kifaye-i cihadı; o lâzime-i diyanet, deruhte ile,
kendini yek vücud-u vahdanî, İslâmın âlemine fedaya vazifedar,
hilâfete bayrakdar görmüş olan bu devlet, şu millet-i İslâmî
felâket-i mazisi, getirecek de elbet İslâmın âlemine saadet ve hürriyet.
Olur geçen musibet istikbalde telâfi. Üçü veren, üç yüzü kazandıran,
etmiyor elbette hiç hasaret. Hâli istikbale tebdil eder zîhimmet...
Zira ki şu musibet; hayatımız mayesi olan şefkat, uhuvvet,
tesanüd-ü İslâmî harikulâde etti inkişaf.. uhuvvet;
tesri’-i ihtizazı, tahrib-i medeniyet. Deniyet-i hâzıra sûreti değişecek,
sistemi bozulacak; zuhur edecek o vakit İslâmî medeniyet.
Müslüman bil’ihtiyar elbet evvel girecek. Muvazene istersen: