Demek şeriat kitapları, birer şeffaf cam mahiyetinde olmak lâzım gelirken, mürur-u zamanla mukallidlerin hatası yüzünden paslanıp, hicap olmuşlardır. Evet bu kitaplar, Kur’an’a tefsir olmak lâzım iken başlı başına tasnifat hükmüne geçmişlerdir.
Hâcât-ı diniyede cumhurun enzarını doğrudan doğruya, cazibe-i i’caz ile revnekdar ve kudsiyetle hâledar ve daima iman vasıtasıyla vicdanı ihtizaza getiren hitab-ı ezelinin timsali bulunan Kur’an’a çevirmek üç tarikledir.
1— Ya müellifînin bihakkın lâyık oldukları derin bir hürmeti, emniyeti tenkid ile kırıp, o hicabı izale etmekdir. Bu ise, tehlikedir, insafsızlıktır, zulümdür.
2— Yahut tedrici bir terbiye-i mahsusa ile kütüb-ü şeriatı şeffaf birer tefsir suretine çevirip, içinde Kur’an’ı göstermektir. Selef-i müctehidînin kitapları gibi; Muvatta, Fıkh-ı Ekber gibi. Meselâ: Bir adam İbn-i Hacer'e nazar ettiği vakit, Kur’an’ı anlamak ve Kur’an’ın ne dediğini öğrenmek maksadıyla nazar etmeli. Yoksa İbn-i Hacer’in ne dediğini anlamak maksadıyla değil. Bu ikinci tarik de zamana muhtaçtır.
3— Yahut cumhurun nazarını, ehl-i tarikatın yaptığı gibi, o hicabın fevkine çıkararak üstünde Kur’an’ı gösterip, Kur’an’ın halis malını yalnız ondan istemek ve bilvasıta olan ahkâmı vasıtadan aramaktır. Bir âlim-i şeriatın vaazına nisbeten, bir tarikat şeyhinin vaazındaki olan halâvet ve cazibiyet bu sırdan neşet eder.
Umur-u mukarreredendir ki: Efkâr-ı ammenin bir şeye verdiği mükâfat, gösterdiği rağbet ve teveccüh ekseriya o şeyin kemaline nisbeten değildir, belki ona derece-i ihtiyaç nisbetindedir. Bir saatçinin bir allâmeden ziyade ücret alması bunu teyid eder.
Eğer cemaat-i İslâmiyenin hâcât-ı zaruriye-i diniyesi bizzat Kur’an’a müteveccih olsa idi, o Kitab-ı Mübin, milyonlarca kitaplara taksim olunan rağbetten daha şedit bir rağbete, ihtiyaç neticesi olan bir teveccühe mazhar olur